Vişne Bahçesi

Anton Çehov’un 20. yüzyıl’ın başlarında, Rusya’daki çalkantılı, değişimlere gebe dönemin bunalımını, aristokrat bir aile ve onların çevresinde bulunan, işçi ve yoksul insanlarla olan ilişkisi üzerinden anlattığı oyun.

Aslında bir nevi, dünya’nın sosyo-ekonomik ve kültürel değişiminin de özeti diyebiliriz. Soylu sayılan ve atadan zengin bir sınıf olan aristokratların merkezi otoritenin güçlenmesi ve ortaya çıkan burjuvazinin de pastadan pay almak istemesiyle eski güçlerini kaybetmesi ve sanayileşmeyle birlikte ortaya çıkan işçi sınıfıyla birlikte, eski düzenin tamamen alt üst olması.

Oyundaki soylu aile de, elinde avcundaki her şeyi bitirmiş, soyluluğunun artık değerli bir şey olarak görülmediği, bundan başka da bir dayanağı olmayan, gerçekleşen değişimlerden bi haber yaşamaya devam eden kişilerden oluşuyor. Oyunda da eleştirildiği üzere, hiçbir değer üretme gayeleri yok ve ülkeye verdikleri bir katkı da bulunmamakta.

Bunun tam aksine, yanında çalışan yardımcıları, çalışmaktan imtina etmeyen, değişimi görmüş ve bir anlamda ‘köşeyi dönmeye’ çalışan, içten içe soylu aileye öfkeli fakat var olan sınıfsal farklılıkların da farkında olan kişiler.

Oyunun temel motivasyonu da bu toplumsal değişim sürecinde sınıflar arasında yaşanan çatışmayı ve hayata anlamlandırmalarındaki farklılıkları izleyiciye sunmak.

Oyun bu konunun derinine inmek yerine, sadece göstermekle yetiniyor. Baskın olan karakterler, yer yer içsel dünyalarına ya da zamanın ruhuna dair anlamlı şeyler söylese de, genel metinin çok ufak bir kısmını kaplıyorlar. Arada kaynayıp gidiyor. (Mesela: Annenin, o şaşalı hayatını, hiçbir şeyin farkında olmadan yaşadığını sanırken, birden çıkıp, hayatın anlamsız olmasından ve biraz da mış gibi yapmak gerektiğinden dem vurabiliyor.)

Oyunun, bence en büyük sorunu tüm yaşananların bir akış içinde değil de, birbirinden bağımsız, belli konuların seçilip, arka arkaya oynanıyor hissi yaratması. Sahneler arasında ve oyunun genelinde bir mizansen sorunu olduğunu düşünüyorum. Bazı kısımlar çok hızlı ve öncesinden, sonrasından bağımsız yaşanıyor gibiydi. Karakterlerin bazıları derinlikliyken, bazıları sadece tip olarak kalan, oyunu sırf bu yönüyle (oyuncuların çokluğuyla) iddialı bir hale getirmek için ortalıkta dolanan, oyunun geneline pek etki etmeyen karakterler söz konusu.

tüm bunlara rağmen, 100 küsür senelik bir metnin bu kadar doğal bir şekilde sahnelenebilmesini, oyuncuların kalitesine bağlıyorum. Normalde böyle eski oyunların metinleri okurken rahatsız etmez belki, fakat sahnelendiğinde kulağı tırmalayabilir, güncelliğini yitirdiğinden ilgi çekici olmayabilir. Oyuncular o kadar iyi ki, bu anlamda hiçbir olumsuzluk yoktu. Hepsini izlemekten keyif aldım. Bu kadroyu bir araya getirebilmelerine de şaşırdım açıkcası.

İzlemek isteyen arkadaşlar, oyunu kendi döneminde değerlendirip, ne için sahnelendiğini ve neyi anlatmak istediğini bilerek izlerseniz sıkıcı olmaz. Tiyatro sever bir kişinin sıkılacağı bir oyun olduğunu düşünmüyorum fakat eksikliklerini de göz ardı edemeyiz. Konu ilginizi çekmezse de oyunculukları izlemek için gidilebilir.

Önerilen Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir