istanbul film festivali aracılığıyla internetten izledim. kitabını yakın zamanda okuduğumda, yer yer beğendiğim fakat siyaset, koltuk arzusu, iki yüzlülük, samimiyetsizlik, yalan gibi birçok olguyu içeren, potansiyeli yüksek bir konu için yavan kaldığını düşünmüştüm. filmi izlerken de hep bir şeylerin eksik olduğunu düşündüm. benden kaynaklı mı bilmiyorum, bazen oyuncuların ne dediklerini anlamakta güçlük çektim.
siyasetin katmanlarını ve ne kadar çirkinlik varsa hepsini tekrar hatırlattı film. aday olmayı bırakın, adaylığı alabilmek için insanların ne şekillere girebildiğini; aday adayının çevresindeki insanların olmamışlığı ve yolu yordamı tam anlamıyla bilmediklerinden düştükleri komik durumları ve çevresindeki insanların neredeyse tamamının farkında olup, kemal’in hala içten içe olabileceğini umması… film bu açıdan tam bir kara mizah idi.
— spoiler —
düzenlenen gece bence fazla uzatılmış. onun yerine, kitapta olan, anket için yapılan görüşme kısımları ve il başkanının evine gece yarısı çatkapı gidilmesi sahneleri filmde çok daha etkileyici olabilirdi.
baktığımızda, kemal hiç de koltuk hırsı olan birine benzemiyordu. yer yer bir şeylerin farkına varsa da, yaptıklarını sürdürmeye devam ediyor fakat neden? bu çok havada kalan bir şeydi.
şoförüne kızması, kızma nedeni ve arabayı alıp direkt kaza yapması, bir sonraki sahnenin ‘nedeni’ olarak, çok kör göze parmak olmuş. hikayenin ortasında sırıtıyordu bana göre.
— spoiler —
uzun lafın kısası, yüksek potansiyel barındıran bir konu üzerine, fazlasıyla ‘yüzeyde’ kalmış bir film olmuş. kitabı daha çok beğendiğimi söyleyebilirim. ercan kesal’ın kaleminin değmiş olduğu filmleri izlemiş biri olarak, yazdığı, yönettiği ve oynadığı ilk uzun metrajlı filmin, kesal’ın sonraki filmleri adına umut vaat edici olduğunu düşünmekteyim.