Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar:
Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.
İkisinde de arzuların peşinden giden insan başroldedir. Eylemsizlikten eyleme geçiren, yeni icatlara sebep olan, yeni kitaplar yazdıran, ölümsüz aşklar yaratan ve sayacağımız onbinlerce eylemin sebebidir.
Birileri arzularının peşinde koşarken, birileri de ya arzularına ket vurur ya da peşinden koşacak cesareti yoktur.
Masallarsa, olayları olabilecek en uç noktasıyla ele alır ve, ya birilerinin arzularını tetikler ya da birilerine, konfor alanlarından çıkmadan o macerayı yaşayan karakterlerin heyecanına ortak olur. Bu masallar aynı zamanda, var oldukları kültürdeki insanlar için nelerin önemli ya da önemsiz olduğunu; hangi olguların daha değerli bilindiğini, doğru ve yanlış olanı, arzularını göstermesi bakımından önemlidir.
Ölümsüzlüğün bir ceza olarak verilmesi (inançlı bir insan için evet),
Tüm dileklerinin kabul edilmesi karşılığında yalnızca tek bir şeyi yapmaması istenen (dinlerdeki yasak elma hikayesi),
Aşkın insanı hiç beklenmeyecek kötü durumlara sürükleyeceğini söylemesi (Arzularını dizginle)
Masal, yaratıldığı/anlatıldığı zamanın yaşayan insanlarına arzularının peşinden gittiklerinde ne gibi zorluklara katlanması ve ne gibi günahlara gireceğinin bir öngösterimini sunar ve oyun oynamayla, hikayeleştirmeyle öğrenen insana, toplumdaki rollerini bilmelerini, yaşadıkları topluma aykırı yollara saptıklarında, yani arzularına yenik düştüklerinde başına gelecekleri, daha meydana gelmeden önce, hiçbir risk ile karşılaşmamanın verdiği konforla ortak eder. Günümüzün dizi ve filmleri, tiyatro oyunları da bir anlamda bunu sağlamaktadır.
Oyun, tiyatro oyununun bir kurgu ve aynı zamanda gözümüzün önünde gerçekleşmesiyle apaçık gerçek bir şey olmasının ikileminden yararlanarak, gerçek olandan masal olana, masal olandan gerçeğe geçiş yapabileceği bir çizgide, arzularının peşinden giden sonu hüsranla biten bir karakterin yolcuğuna bizi ortak eder.
Şiva dünyanın en güzel kadını olmak isterken, tavuk dostumuz, hayır diyemediği tüm yiyecekler için prensiplerini hep bir kenara bırakır. Şiva ilk emeline ulaşmışken, yapmaması için söz verdiği şeyi aşkına ulaşabilmek için yapar ve yine arzularına yenik düşen ve kaybeden biri olarak karşımızdadır. Bu evrende ölümsüzlük, arzunun olumlu bir varılanı olarak değil, yapılanlara karşılık verilmiş bir cezadır. Tavuk da ölmek için yalvarırken, sonu, yine karşı koyamadığı bir yiyecek olan elma ile olur.
Toplumumuzun masallarından kıssadan hissemiz, arzular tehlikelidir ama bir o kadar da çekicidir. Tabii ki konfor alanı içinde, masallarda.
Nihal Yalçın iyiydi. Fakat bu oyunun parlayanı Onur Berk Arslanoğlu desek abartmış sayılmayız. Gerçekten harika bir performans sergiliyor.
Işık ve oluşturulan görseller, düğün sahnesi anlatımı, kızını aramaya çıktıkları sahne… Bu saydıklarımın hepsi için izlerken dedim ki, daha iyisi olabilirdi. Gerçekten bu oyun için bu öğeler çok büyük potansiyeller taşırken üzerine etraflıca düşünülmemiş gibi hissettirdi.
Işıkla çok daha renkli bir evren yaratılabilirdi.
Düğün sahnesinde, masala uygun olarak oluşturulacak büyülü gerçeklik için, yine tamamen led ışıkla oluşturulmuş taç ve yüzük gibi aksesuarlar kullanılabilirdi.
Ormandaki kız arama sahnesinde ışık ve görselle harmanlanmış bir koreografi oyunu bir üst seviyeye çıkarabilirdi.
Oyunun son bölümünde, kızını öldürdükten sonra Şiva ile Tavuğun hesaplaşma sahnesi oldukça durağan hissettirdi. Bir aksiyon oluşturmak istenmiş ama başarılamamış gibiydi.
Barındırdığı potansiyelin altında kalmasına rağmen iyi bir oyundu.