Sanayileşme ve modern devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte, devletler toprakları içinde yaşayan insanları yalnızca birer vergi veren köleler olarak görmekten; onlara yatırım yapan ve kendi istediği makbul vatandaşı yaratmak için çaba sarf etmeye başlarlar. Bu da günün sonunda, bireylerin salt çıkarına değil, öncelikli devlet ve sermayenin çıkarına hizmet edebilme bilgisine ve disiplinine sahip tek tip bir insan yaratma arzusuna dayanır. Bireylerin yetenekleri ve doğumdan erişkinliğe kadar oluşacak içsel motivasyonları önemini yitirir. Sistem içinde, yaratıcılığa ve fark yaratmaya yer yoktur. Var olanı ya da sistemin ihtiyacı olanı yüceltebildiğin kadar makbulsündür. Bu sisteme ayak uyduramadığında da ıslah edilmen şarttır. Aksi halde, ya deliler hastanesine yollanırsın ya da hapise.
Rap müzik ise asilik ve başkaldırıyla ilişkilendirilir. Toplum tarafından önemsenmeyen, ne dediği dinlenmeyen kesimin, kısa sürede, hızlı bir şekilde, söylemek istediklerini anlatma çabasıdır.
Oyun, Otomatik Portakal’ın sistem eleştirisini, Rap’in bu eleştiriyi üstlenme motivasyonuyla birleştirerek harika bir simbiyotik ilişki kurmuş. Bunu yaparken, rap kültürünün sahiplenebileceği bir ‘biz neden bunu yapıyoruz’un temelini oluşturacak entelektüel bir altyapıyı da mümkün kılmış. Rap’i hem sözcüsü yaparken, hem de rap’in neden var olduğunun bir cevabı gibi. Bu yönüyle, bence benzersiz bir iş.
Şarkıları Şanışer’in yazdığını düşünerek, hem sesini hem de söz ve müzikleri çok beğendim. Karakterin yolculuğuyla paralel bir anlatı kurulmuş. Özellikle sondaki, oturarak söylediği şarkısı bir ağıt gibiydi.
Sahne tasarımı, ışık kullanımı, kıyafetler, koreografiler ve Fatih Sönmez’in oyunculuğu, hepsi çok iyiydi. İzlemek isteyenlere tavsiye.